Ana içeriğe atla

Konuşmuyorken Mutluydum, Fakat Konuştuğum İçinde Suçlanır Olmuştum

Önyargıların her türlüsü üzücüdür, çünkü kalıplaşmış bir düşünceyi artık kabul etmiş bulunmaktadır bir grup insan, toplum. En çokta üzüldüğüm konu bundan bir haber insanlarında buna maruz kalması. 

Kıskançlık konusu, sevgisiz kalma konusu, ve doğru seçimleri yapabilme içgüdüsü. Bugün bu konulara değineceğim kısaca.


Şimdi kıskançlık mevzusu çok abartılmakla beraber ilişkiler üzerinde çok büyük rol oynamakta. Bir kesimin baskıcılığı sevmemesi diye bir şey söz konusu değildir, kimse baskı altında olmak istemez. Misal veriyorum eğer bir eşiniz, sevgiliniz varsa ve bir başka insanla kahkaha attığınızı eşiniz gördüğünde kıskandığını tahmin edebiliyorsanız gönül almasınıda bilmeniz gerekli. Bunun için yaklaşımınızın iyi olması, ve aşık olmanız gerekmektedir. Yoksa sevdiğinizi düşünmezseniz buna aşk denemez. O sizi mutlu görmek ister eğlendiğinizi bilmek, fakat gerçekten derinden seviyorsanız zaten üzüntünüzde mutluluğunuzda bir olur. Birine yaptığınız düşünceli bir hareket sonrasında eşinize olay sonrasında aranızda olan daha özel bir şey ile sevginizin ondan daha öte olduğunu gösterebilirsiniz bunlar çok kolaydır. Ama yer zaman gök zaman ilişki onarılmayı verir. Kıskançlık vardı diye ilişkiyi bitirirler. Ortada aşk yoktur. Sevgisiz kalmayı, yalnızlığı kaldıramayıp, özgüvenini yükseltmek adına hiç olmayacak ilişkiye atılan bir adımdır bu tür ilişkilerin özeti. Hukuk okuyan bir kadının bulaşıkçı bir erkeğe bakma ihtimali gibi çok özet bir konudur aslında. Erkeğin özgüveni varsa her türlü olur diye düşünülebilir fakat erkeğin aşağı görüldüğü ve uğraşacağı zaten bu cümleden bile gözükmektedir. Olur diye özetlemektense kimse üzülmekte istemez. O yüzden özgüvensizlik değildir bu. Önyargının bir diğer kullanılma-savunma sebebidir; üzülmemek.

Sevgisiz kalma konusu çok basitce çözülür aslında, herkesin duymak, hissetmek istediği birlik beraberlik duygusunu yansıtabiliyorsanız bu sorun anında çözülür. Kimisi kendisini aşağı görür, kimisi üstünden azar işitmiştir, fakat bir insanın en çok hissetmemesi gereken duygudur işe yaramazlık. Askerdeyken takım komutanımızın beni tanıdığını bile sanmıyordum, bir gün ismimle beni çağırdığında etrafımda diğer burağa bakınmıştım fakat tek burak bendim. Kalkıp hemen yanına gitmiştim. Ve bu beni çok gururlandırmıştı...

Doğru seçimler konusuna gelirsek...
Yanınızdaki insanlar siz isterseniz kalır, istemezseniz giderler. O insanlardan birisi hayatınızı çok güzel değiştirebilirdi, belki de siz onunkini. Ama kötüye yorduk önyargılı yaklaştık. Bu sessiz bir insan dedik, yarın bir köpek havlasa ne yapacak ona karşı dendi. Ama henüz köpek karşısında ne yaptığını görmedik. Çünkü sessiz olmasını ona yorumlamıştık. Yapamaz edemez, beceremez, korkak. Ama kendi uyguladığım bir bakış açısını açıklamam gerekirse çoğu kadının yanında, bir erkekle olduğum yakınlığın yarısını bile yaşayamam. Bunun sebebiyse ortak yanlardan uzak olmamdır. Çoğunluk olarak kadınlar şöyle şeyleri sevmedikleri gibi, erkeklerinde böyle gerginliklere gelememesi söz konusudur. İçimi hiç mutlu etmez bu düşünce ama malesef öyledir. Bir erkek başka bir erkekle; askerlik olsun, karşı cinsten çektiği durumlar olsun, toplum baskıları, zevkler olsun aynı şeyleri yaşamış olduğu için direk safça bir bağ kurabilir. Ama erkeğin karşılaştığı kadın için -50 geriden gelir bu. Tabi istisnalar vardır. Kalkıp benim bu utancımı yenip gerçekten sevdiğini gösterirse zaten üzerimdeki o baskıdan eser kalmayacak, erkeklerle olan hizama, hatta ötesine geçebilecektir. Fakat öyleleri pek bulunmaz zaten. Yüzeyseldir çoğu ilişki. Ama bu düşünceler çoğunlukla belirli bir yaştan sonra yüklenir, ve tartılıp muhakeme edilip terk edilir. O yüzden akranlarımla anlaşamam daha öncede dediğim gibi. Onların obsesif düşünceleri beni çok boğar. Ama yaş almış, bunları aşmış veya çocuk kesim bu tür düşüncelerde değildir. Onlara karşı sevgimin sınırı olmaz zaten. Bilincin içerisinde bilinç yaratıp ona o kadar çok bağlı kalıyor ve inanıyoruz ki. Bir şeyler yaşandıktan sonra üzülmemize sebep oluyorlar. Neden böyle diye o an sorguluyor, fakat bir süre sonra unutuyoruz. İnsanın günümüz döngüsü bundan ibarettir. O sorgulama sırasında kimisi delirir, kimisi atlatıp saklar o deliyi içerisinde. Kimiside eski halinden memnundur, ona bağlı kalıp savunmaya devam eder. 

Bir kez olsun aynı şeyleri hissetmeyi başarabilen iki insan birbirini hep anlayacaktır. "Andrey Tarkovski"

Ne alınganım diyen insanlar gördüm karşı tarafa bilinçsiz veya bilinçli yaptıkları ile daha kırıcı olan. Kendilerine yapılsa üzülecek tiplerdi bunlar. Ama hiç kimse mükemmel değildir, hepimiz kusurlarla dolu birer hayvanız. Hayatı kendimizce renklendiririz nasıl rahat ediyorsak. Misal herkes yeşil rengi sever ama kimisi sarıyı daha çok, maviyi ise daha da çok sever. Bu iki zıt renkleri karıştırırsak elde ettiğimiz renk yeşil olur. Yani demek istediğim şey her ne kadar zıtta olsak bizi ortak kaidede buluşturacak saf bir özümüz vardır. 

Ama eğer birisiyle konuşmuyorsam muhtemelen sebebi bunlardan birisidir. Genellemelere, aşağı görmelere veya kibire şahitlik etmiş, mağdur kalmışımdır. İki kişi arasında konuşsa bile oradaki üçüncü bir kişinin alındığını anlayabilirim. O kişinin üzüntüsü bile beni o kibirli insana karşı ketum yapar. Benim çevremde öyle insanlara yer yok üzgünüm.


İnsanların karakterini tanımak çok değişik yollardan geçer. Birisi güldürüyorsa sizi mutlu ediyordur özetle değil mi? O sizin frekansınızdadır. Ama bu ne çeşit bir mutluluk, saf bir mutluluk mu, cinsel açıdan boş bir mutluluk mu, yoksa konuşmasa bile varlığıyla güven veren, mutlu edebilen bir insanın mutluluğumu bu. Peki size hangisi cazip geldi. Acayip güzel, çok güzel parfümler kullanan kalite kokan bir insanı cinsel açıdan sevebilirsiniz. Ama o insan hep öyle mi olacaktı. Bu size güven veriyor muydu. Bu davranış sizce saf mıydı? Onun için kimleri geride bıraktınız, ve kimleri üzdünüz. O üzdüğünüz insanlar hayatınızı belki de anlık etkiye sahip bir parfümden ziyade, bir ömür hissedebileceğiniz duygularla mutlu edecekti.


Ve televizyonlarda gördüğümüz bazı kötü olayların sebepleride budur. Zoraki olmadığı sürece seçimi kendi elleriyle yapıp kötü bir rakte kadar geldiyse, üzülebileceğim bir durum söz konusu değil. Kimileri gösterişi sever, kimileri bu düzenin parçası olmaktan öte, olmayanıda üzer. Tamam anlıyorum herkes değerli hissetmek ister, fakat bunu para karşılığı bilindik hizmetlerle sağlayamazsınız. Eşinizi kalkıp lüks bir kahvaltıya yemeğe götürmek güzel bir aktivite olabilir, fakat nereye kadar. Ve gerçekten doyduğunuzu hissedecek misiniz o kadar paraya rağmen. Onun yerine daha sıradışı bir aktivitede bulunarak en azından bu minik hayatımızdaki yaşanmamışlar listesini küçültebilirsiniz. Poligona gidilebilir, kamp yapılabilir, go-kart, lunapark, spor ve daha aklıma gelmeyen çokca eğlenceli aktivite bulunmaktadır. Bunlara yönelmek daha mantıklıdır. 

Parayı o tür şeylere harcamak daha doğrudur. Sosyopsikolojiden uzaklaşmış, bu tür aktivitelere, doğru insanlarla gitmek istediğinden cebindeki parayı saklayan insanlara pinti denildi. Ama diyen kesime nazaran onlardaki olmayan araştırma ruhu, birikim ve sabır bu kesimde vardı. Azla yetinen birisi pinti değildir. Üzücü olan şey buna maruz kalan insandır. Bunu hiç bir zaman anlayamayacaklar. Çünkü insanlar bizim kadar tutumlu olamaz. Aslında tutumlulukta değildi bizimkisi, sadece hem psikolojik hemde bedenen gereksiz şeylere harcama yapmamaktı. En verimli olanı almak istiyorduk. Ne pahalı diye hoş hissettireni, ne de ucuz diye idare ettireni. Gerçekten ihtiyacımız olanı almaktı niyetimiz. Herkes için paranın kıymeti farklıdır. Ben mesela bir kızın kucağına yattığımda saçımın sakalımın okşanmasını o kadar çok sevmiştim ki, çok saf ve içimi, kalbimi yani özetle herşeyi unutturmaya yetiyordu. O gittikten sonra markete gittiğimde elim aburcubur reyonuna gitmedi, çünkü o zevki veremeyecekti onlar. Ömrüm boyunca böyle düşüneceğimden eminim.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çakma Entelektüeller

Bazen gerçekten yorulduğumu hisseder gibi oluyorum. Tekrarladığım, özlediğim şeyler var. O şeylerden her geçen gün biraz daha kopuyorum. İnsanları anlamakta hâlâ zorluk çekiyorum. Büyük ihtimalle ömrüm böyle geçecek. Ama günün birinde, onların çözüm üretemediği her konuda, biz zaten köküne kadar düşünmüş ve mutluluğa ulaşmış olacağız; bu kaçınılmaz. Kimisi çakma entelektüel , Kimisi... Aslında hepsi bu olabilir. Her birinde bir parça bundan var. Ortadoğu'nun çakma entelektüelleri... Kendi isteklerini, aktivist doyumlarını tatmin etmek için, altı bomboş, hayatı kendilerince matrixe bağlayıp, dünyanın kendi etrafılarında döndüğünü düşündükleri bir sonsuz döngüye sokuyorlar. Anlamsız bir dayanışma içine girip, kendilerini bir gruba "ait" hissetme çabasındalar. Bu gibiler çok kibirli, takıntılı, ciddi anlamda psikolojisi bozuk, deli denilecek düzeyde insanlardır. Üzülerek söylüyorum ki, herkesin çevresinde böyle insanlar varolmuştur. Kimseye kalkıp, "Güzel bir şey, sen d...

Daima Hazır

Yemekhaneden aldığım üzümleri elimle ikram ettiğimde reddetmeyen komutanım. Benim için dışarıdayken mektubumu yollayan komutanım. Bana bağırdıktan sonra gelip özür dileyen komutanım. Koşu da bütün takım benim yüzümden kaybetsede hiç bir şey demeyen komutanım. Futbol oynarlarken uzaktada olsam bana pas atan silah arkadaşlarım. Daha ilk günden arkadaşça yaklaşan üst devrelerim. Yanlış tekmil versemde kızmayan albayım. Gitmemi istemeyen komutanlarım. Adımı bildiğinden emin bile değilken ismimle seslendiğinde diğer burağı arardı gözlerim. Fakat bana seslenmiş olan ve o gün beni gururlandıran komutanım. Yanlışlara karşı sesimi çıkarmaya başladıktan sonra beni tebrik eden devrelerim. Gurbette olduğumda sesini duyduğumda ağladığım annem. Hepinizi çok özleyeceğim. Hayatı sizinle öğrendim ve öyle kalacağından eminim. Koşu da kaybettiğimiz için kızmayın komutanım, kızgınsınız biliyorum. Belki de hiç umursamadınız bile. Ama ben sizi yüzüstü bıraktığım için kötü hissediyorum. Her gün siz demeseniz...

Din ve İnanışlar Üzerine - Sevgizm

Dün Matrix 2’yi izledim, diyor ki; “Burada olmamızın sebebi de; kurallara karşı gelmemiz.” Bu sözden sonra farklı bir açı benimsedim. Bunun devamınıda eski düşüncelerim destekledi. Bir inanış sonrasında kuralların gelişi ve kuralların insan ilişkilerini ciddi ölçüde etkilediği yönünde kolayca kanıtlanabilir bulgular saptadım. Dinen kapanmış bir kimsenin, eşi hariç herkese tecavüzcüymüş gibi bakması, bunu göstermek istemese bile yansıtması, kapanış sebeplerinin siyasi yönde olması, çok sorgulanacak bir durum. Kapanmanında getirisini düşünürsek, çölde öldürücü bir sıcağa sahip olmadığımız için evrensel köy halkımız gibi kapanabilirler. Ama o bir tarz, ayrıca faydalı yönleride var; uzun saçların toplanması veyasında yemeğe düşmemesi için. Yani zorluk çıkartan bir şey değil. Bir inancın zorunlu kılışı değil. Bunun aynısı göstericiliği-teşirciliği seven kişiler, yani dar veya olay anı için gerekli görülmeyen şeyler giyen kesim içinde geçerli.  Onlarında hayat kavramı sorgulanabilir....